Tez No | İndirme | Tez Künye | Durumu |
162216 |
Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.
|
Bir felsefe problemi olarak vahiy ve mucize / Revelation and miracle as a philosophical problem Yazar:AYDIN IŞIK Danışman: PROF.DR. HANİFİ ÖZCAN Yer Bilgisi: Dokuz Eylül Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Konu:Din = Religion Dizin: |
Onaylandı Doktora Türkçe 2005 298 s. |
ÖZET Vahiy ve mucizelere inanç, üç büyük dinin temellerini belirlediği gibi dini kabulleri "felsefi bakış tarzıyla" tahlil eden "Din felsefesi"nin de en önemli konusunu teşkil eder. Vahiy ve mucizelere inançla "ne kastedildiği" ve onlarla kastedilen şeyin imkânı etrafında yapılan tartışmalar dün olduğu kadar bugün de canlılığını korumaktadır. Vahiy ve mucizeler hakkında düşünme, bir bakıma onları"anlama" çabası olup, bu anlama çabası neticede "olumlu" veya "olumsuz" bir kararla sonuçlanmaktadır. Çünkü vahiy ve mucizeler hususundaki kararımız ister "olumlu" olsun, isterse "olumsuz" olsun, bir "anlama" ve "yorumlama" gayretini gerektirecektir. Vahiy kavramı, kendi içerisinde Tanrı ve insan kavramlarını barındırır. Birbirinden oldukça farklı vahiy modellerine rağmen, bu vahiy modellerinde ortak olan şey, vahye inanan birinin "Tanrı"ya da inanıyor olmasıdır. Vahiy inancı, sadece Tanrı ve insanı kavramsal düzeyde ele almaz, burada Tanrı ve insan kavramsal varlık olmaktan ziyade, ontolojik birer varlık kabul edilirler. Vahiy, bizzat var olan Tanrı ve insan arasındaki koralatif bir ilişkinin sonucudur. Tanrı, insana göre ontolojik önceliğe sahiptir ve vahyin belirleyicisidir. Fakat bu belirleme, sınırlı bir varlık olan insanı da dikkate aldığından insanın psikolojik, epistemolojik, kültürel vb. durumu da vahyin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Dolayısıyla vahiy, insanın "anlam dünyasının dışına dökülen soyut bir şey değildir", o, "insana göre olup; insana yeni bir farkında oluş ve yeni bir anlam dünyasının kapılarını açar". Tanrı ve insan arasında bir "ilişki" veya bir "iletişim" olarak kabul edilen vahiy, Tanrı'dan insana doğrudur. Teist için Tanrı, tecrübenin konusu edilemeyeceğinden vahiy tecrübesi bir vasıtayı gerektirmektedir. Vahiy tartışmalarının en önemli problemini vahiy vasıtasının ne olduğu oluşturur. Vasıtanm kabulü, Tanrı ve insan arasındaki ontolojik farklılık problemini aşmak için neredeyse bir zorunluluktur. Mucizeler, ya Tann'nm gerçekleştirdiği olağanüstü ve dini öneme sahip olaylar, ya da "tabiat kanunlarının kırılması" veya "askıya alınması" şeklinde tanımlanır. Tanımdaki "olağanüstü" kavramı "olağan" kavramından çıkardır ve "tabiat kanunlarının kırılması" da "bir tabiat kanununu" kabul edilmeksizin kullanılamaz. Mucizelerin tabiatta meydana gelen olaylar olduğuna inanılması, zaman ve mekân içerisindeki olayları inceleyen bilimle de ilişkilendirilmesi i demektir. Bu ilişki çoğu zaman "negatif' bir ilişkidir. Birçok kişinin de, mucizelerin Tanrı'nın ve O'nun vahyinin kanıtı olduğuna inandıkları görülür, fakat vahiy ile mucizeler arasında kurulmaya çalışılan bu bağıntı sağlam temellere dayanmamaktadır. Çünkü Tanrı'ya iman mucizelere inanmayı, mucizelere inanç ise vahye inanmayı gerektirmez. VI | |||
ABSTRACT The belief in revelation and miracles determines the foundations of three sister religions and hence constitutes the most important subject of the philosophy of religion which makes some analyses on religious claims from a philosophical point of view. The discussions concerning with what does the belief in the revelation and miracles mean and with the logical possibility of their meaning are stil alive and viable now as well as in the past Thinking on the revelations and miracles is, in a sense, an endeavour to understand them and eventually results in either positive or negative decision. Whatever our decision regarding revelation and miracles is positive or negative one, it requires an attempt to understand and interpret them. The concept of revelation includes in itself the concepts of God and human. That which is common to all revelation models, although there are very different revelation models from each other in some terms, is that one person believing in the revelation believes in God as well. The belief in the revelation concerns God and human not only at the conceptual level but also at ontological level and thus regards them as ontological beings. The revelation is the result of a correlative relationship between God and human which they really exist as such. God here has an ontological initiative, a privilege and is the determiner of the revelation. Since his determinative role does not rule human being finite out, human's psychological, epistemologic and cultural c onditions h ave, h owever, a v ery s ignificant r ole i n t aking a s hape o f t he revelation too. Accordingly, revelation is not wholly very abstract thing irrelevant to the human world of meaning but is instead relative to human and opens up a new world of the meaning and awaraness to human. The revelation accepted as a relationship or communication between God and human is from God to human. The experince of the revelation requires a mediation because of that God can not be immediately subject to the experince. The most crucial problem in the discussions on the revelation is therefore about what the mediation of the revelation is. Acceptance of the mediation is almost necessity to be able to overcome the problem of ontologic distinction between God and human. Miracles are defined as either extra-ordinary events having religious significance which are realized by God or as the violation or suspension of the laws of nature. The concept of extraordinary in the definition above is derived from the concept o f o rdinary; a nd i t i s n ot t rue t o talk a bout " the v iolation o f t he 1 aws o f nature" without accepting the existence of a law of nature. To believe that miracles occured in the nature is to mean they should be associated with the science examining the events occurred in space and time. The relationship between science and miracles is negative. Although it has been observed that many people believed miracles as the evidence of the existence of God and His revelation, the connection having been tried to establish between miracles and science is not based on the good foundations. For, believing in God does not require believing in miracles and believing in miracles does not compel us believing in the revelation. VII |