Tez No İndirme Tez Künye Durumu
164512 Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.
Akut lenfoblastik lösemi idame tedavisinde, tedavinin ve hastalığın geç yan etkisi olarak osteoporoz/osteopeni riskinin araştırılması /
Yazar:ENGİNAY DOĞAN
Danışman: PROF.DR. LEYLA AĞAOĞLU
Yer Bilgisi: İstanbul Üniversitesi / Tıp Fakültesi / Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
Konu:Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları = Child Health and Diseases
Dizin:
Onaylandı
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2005
66 s.
ÖZET Akut lenfoblastik lösemi, sistemik bir hastalık olduğu için tedavi temelde kemoterapiye dayalıdır. Son yıllarda ALL'nin prognostik faktörlerinin iyi tanımlanması ve yeni tedavi protokollerinin geliştirilmesi ile birlikte hastalıktan sağkalım oranlan büyük ölçüde artmıştır. Sağ kalımdaki bu ilerleme, dikkatleri tedaviye bağlı geç yan etkilere odaklamıştır. Tedavinin uzun süreli sekelleri olarak entelektüel ve psikomotor fonksiyonlarda gerilik, nöroendokrin anomaliler, reprodüktif fonksiyonlarda azalma, kardiyotoksisite ve sekonder maligniteler artan sıklıklarla bildirilmektedir. Özellikle osteoporozun hastaların yaşam kalitesini ve fizik aktivitelerini büyük ölçüde etkilemesinden dolayı, çocukluk çağı kanserlerinde tedavinin önemli bir geç yan etkisi olarak önemi giderek artmaktadır. Osteoporoz / osteopeni tanı anında, tedavi boyunca ve tedavi sonrası uzun süreli dönemde olmak üzere hastalığın tüm fazlarında saptanabilmektedir. Hastalığın kendisi ve sitotoksik ilaçlar yanında, kranial irradyasyonun uzun süreli etkileri, hormonal faktörler, egzersiz kapasitesindeki düşüklük, fiziksel inaktivite ve erkek cinsiyet de osteoporoz gelişimi için risk faktörleri olarak tanımlanmıştır. ALL ve tedavisinin hormonal etkileri ve kemik yapım-yıkımı üzerindeki negatif etkilerinden dolayı geç dönemde osteoporoz / osteopeni riskini arttırmış olmasını bekliyoruz. Bu çalışma ile ALL hastalarında osteoporoz / osteopeni riskini saptamayı amaçladık. Bu komplİkasyon hem çocukluk hem de ileri yaşlarda önemli bir sağlık sorunu olacağından, riskin artmış olduğunun gösterilmesi, korunma ve erken tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koyacaktır. Çalışmamıza, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı tarafından ALL tanısı konmuş olan ve Haziran 2004-Ocak 2005 tarihleri arasında idame tedavisi almakta olan 30 olgu alındı. Olgularda osteopeni /osteoporoz varlığı veya riskini saptamak için öykü ve fizik muayene sonrasında laboratuvar tetkikleri yapıldı. Tüm olgulardan serum kalsiyum, fosfor, alkali fosfataz, 25 hidroksi vitamin D3 ve osteokalsin, idrar kalsiyum / kreatinin oranı ve N-telopeptid düzeyi ölçüldü. Osteoporoz değerlendirmesi için tüm hastalarda DEXA yöntemi ile kemik yoğunluğu ölçüldü. Hasta grubumuzda, tanı anında saptanan kemik morbiditesi ( kemik ve eklem ağrısı, kırık hikayesi) literatürlerde belirtilen oranlarla paralellik göstermekte idi. Ancak şikayetlerin cinsiyet ve yaşla olan ilişkisi vaka sayısının azlığından dolayı değerlendirilemedi. 60ALL grubunda, kontrol grubu ile karşı karşılaştırıldığında KMY ve Z skor belirgin düşük saptandı ve yapılan çalışmalar ile uyumlu idi. Yüksek risk ALL olgularında KMY ve Z skor standart risk' e göre daha düşük bulundu ve bu sonuç yüksek risk grubundaki hastaların daha yoğun kemoterapi almaları ve kranial radyoterapi almaları ile açıklandı. Bulguların hepsi literatürler ile paralellik göstermekteydi. Osteokalsin düzeyi, vakalarımızla kontrol grubu karşılaştırılınca istatiksel olarak farklılık göstermiyordu. Yapılan çalışmalarda osteokalsin düzeyinin tanı anında düşük saptandığı ve tedavi ile yükseldiği görülmüştü. Olgularımızda tanı anındaki osteokalsin düzeyleri bilinmiyordu. Kortikosteroidler, osteoblastları direkt baskılayarak serum osteokalsin düzeylerinde azalmaya yol açtığı için, olgularımızda osteokalsin düzeylerinin düşük olması bekleniyordu. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında istatiksel olarak fark saptanmaması, vakaların azlığından, kan örneklerinin farklı günlerde ve farklı saatlerde alınmış olmasından kaynaklanabileceği düşünüldü. Ancak standart risk ALL ile yüksek risk ALL kıyaslandığında, yüksek risk ALL'de osteokalsinin düşük olması daha yoğun ve daha uzun süre tedavi almaları ile açıklandı. 25 Hidroksi vitamin D3 düzeyleri çalışma grubunda belirgin düşük saptandı ve bu sonuç literatürler ile uyumlu idi. İdrarda N-telopeptid düzeyi çalışma grubunda belirgin olarak yüksek saptandı. Literatürde tanı anında idrarda N-telopeptid düzeylerinin normal olması ve tedavi bitiminde giderek yükselmesi sonuçlarımız ile paralellik göstermekte idi. Bu durum ALL tedavisinde kullanılan yoğun kemoteröpatiklere, özellikle de kortikosteroidlerle açıklandı. Çalışmamızın sonucu, ALL olgularında osteoporoz riskinin arttığını göstermiştir. Bu olgularda osteopeni / osteoporozdan korunma ve erken tedavi için takibin gerekli olduğuna dikkat çekilmiştir. 61