Multipl Skleroz (MS); merkezi sinir sistemini (MSS) etkileyen, immun-aracılı, nöroinflamatuvar,
nörodejeneratif bir hastalıktır. MS, hem ak hem gri maddede
demiyelinizasyon ile görülen multifokal lezyonlar, aksonal transeksiyon, nöronal
dejenerasyon, gliyozis ve perivenüler inflamatuvar hücre infiltratı ile karakterize
edilir. Bu patolojik özelliklerin otoreaktif lenfositlerin kan beyin bariyerinden
geçerek miyelin gibi MSS bileşenlerinin yıkımına sebep olmaları sonucu ortaya
çıktığı düşünülmektedir. Bu proseste T hücrelerinin ana rolü oynadığı düşünülmekle
birlikte, naif CD4+ T yardımcı hücrelerinden farklılaşan Th1 ve Th17 hücrelerinin
patogenezdeki rolleri önceki çalışmalarda gösterilmiştir. MS patolojisi; başta görsel,
duyu, motor ve kognitif semptomlar olmak üzere geniş bir klinik tablo
oluşturmaktadır. Hastalık, farklı klinik tipler olarak kendini göstermektedir. Temel
olarak MS'in klinik belirtileri 20 ve 40 yaşları arasındaki genç yetişkinlerde
yinelenen-düzelen MS (RRMS) formu olarak ortaya çıkmakla birlikte atak dönemleri
arasında hastalarda tam ya da kısmi düzelmeler gözlenir. RRMS hastalarının birçoğu
sonradan progresif MS formlarına dönüşmektedir. MS'in klinik spektrumu ayrıca
presemptomatik fazlar içermektedir. Bunlardan biri olan klinik izole sendromda
(KIS) hastalar tek bir atak geçirir ve ikinci bir atak ya da spesifik lezyon aktivitesi
gösterdikleri takdirde klinik olarak kesin MS teşhisi konur. MS tanısı için
Schumacher kriterleri başta olmak üzere Poser ve McDonald (2001, 2005 revizyonu,
2010 revizyonu) kriterleri geliştirilmiştir ve günümüzde tanıda kullanılan belli
parametreler mevcuttur. Klinik muayenenin yanı sıra göz önünde bulundurulan
parametreler; magnetik rezonans (MR) görüntüsünde MS-spesifik lezyonların ve
beyin-omurilik sıvısında oligoklonal bantların varlığı ve tepkisel potansiyel
ölçümleridir. Mevcut kriterler ile MS'in tanısı kolaylaştırılmış olsa da nöromiyelit
optika (NMO) gibi MS'e benzerlik gösteren bir grup hastalığın mevcut olması kesin
tanıyı zorlaştırabilmektedir. Aynı zamanda alt tipler arasındaki geçişlerin ya da
hastaların tedavilere verecekleri tepkilerin tahmin edilebilmesinde de zorluklar
yaşanmaktadır. Bu amaçla bir süredir hastaların vücut sıvılarında gerçekleştirilen
proteomik analizlere yoğunlaşılmasıyla birlikte, henüz geliştirilmiş ve onaylanmış
tanı kitleri bulunmamaktadır. Diğer taraftan, bu çalışmalar ile günümüze kadar
birçok aday protein belirteci tanımlanmıştır.
MS, spesifik çevresel etkenler altında genetik olarak yatkın bireylerde ortaya çıkan
kompleks bir hastalıktır. Klasik genetik çalışmalar sonucu MS'in 25%-76% arasında
değişen kalıtılabilirlik hesaplamalarıyla birlikte genetik bir altyapısının olduğu
gösterilmiştir. MS hastalarının birinci dereceden akrabası olmanın MS riskini 20-40
kat, yaklaşık 1/1000'den 1/25-50'ye arttırdığı gösterilmiştir. Ayrıca ikiz çalışmaları
sonucu tek yumurta ikizlerinin MS için konkordans oranının çift yumurta ikizlerine
göre daha fazla olduğu görülmüş, böylece gözlemlenen ailesel agregasyonun ortak
çevredense ortak kalıtılan faktörlere daha çok bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. MS'in genetik temelinin ilk kez kanıtlandığı bağlantı analizleriyle 6.kromozomda bulunan
majör histokompatibilite kompleks (MHC) bölgesinin MS riski ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir. Daha sonraki bağlantı analizleriyle ayrıntılı haritalama sonucu spesifik
olarak sınıf II insan lökosit antijen (HLA) bölgesindeki HLA-DRB1 lokusunun MS
ile güçlü bir asosiyasyon gösterdiği bulunmuştur. Takip eden bağlantı ve aday-gen
temelli analizler ile birçok farklı HLA asosiyasyonuna ek olarak interlökin 7 reseptör
alfa (IL7RA) geninin de MS ile ilişkisi gösterilmiştir. Sonrasında gerçekleştirilen çip
temelli genom çapı ilişkilendirme çalışmaları (GWAS) ile 110 tane HLA olmayan
asosiyasyon bulunmuştur. Bu genlerin birçoğu T hücre aktivasyonu ve lenfosit
proliferasyonu gibi immün yolaklarda yer aldığından, MS'in immün temelini
destekleyecek niteliktedir. Ayrıca genlerin üçte birinden fazlasının daha önce farklı
otoimmün hastalıklarla ilişkisi gösterilmiştir. Fakat, birçoğunun MS ile fonksiyonel
olarak ilişkisi henüz bilinmemektedir. Ayrıca MS ile ilişkisi gösterilmiş bütün HLA
olmayan genler düşük-orta risk etkisine sahip yaygın varyantları teşkil etmektedir ve
HLA asosiyasyonları ile birlikte MS'in tahmin edilen kalıtılabilirliğinin yalnızca
27%'si kadarını açıklamaktadır. Daha yüksek işlem hacmine sahip teknolojilerin
geliştirilmesiyle, mevcut verilerin meta-analizleriyle ve disiplinler arası çalışmalarla
MS genetiği ile ilgili bu büyük bilgi açığının ilerleyen zamanlarda doldurulması
mümkündür.
Daha önce grubumuz, 2007'den beri İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Nöroloji Bölümü'nde toplanan farkli alt tiplere sahip 179 MS hastasında ve 42 MS
olmayan kontrolde proteomik bir çalışma gerçekleştirmiş ve toplamda 151 proteinin
kontrollerle karşılaştırıldığında MS hastalarında ya da farklı MS alt tiplerinde
ekspresyon seviyesinin değiştiğini saptamıştır. Çalışmada birçok potansiyel
biyobelirteçle birlikte MS'teki patolojik yolaklar açığa çıkarılmıştır. Bu yolaklar
renin-anjiyotensin, aldosteron-regüle sodyum geri emilim, komplement-koagülasyon
ve notch sinyal yolaklarını içermektedir. Bu çalışmada ise, bildiğimiz kadarıyla şu
ana kadar ilk kez, ailesel MS soyağaçlarından ve akraba olmayan hasta/kontrol
gruplarından elde edilen genetik veriler, aynı bireylerin proteomik sonuçları ile
karşılaştırılmıştır.
Bu amaç ışığında, öncelikle MS hastalarını ve sağlıklı/hasta akrabalarını içeren 28
aileden (42 MS hastası, 37 sağlıklı kontrol) etik kurul onayı ve her bir bireyden
bilgilendirme onam formu alındıktan sonra kan örneği toplanmıştır. Kan
örneklerinden DNA izole edildikten sonra bilgi verici nitelikteki 10 aile seçilerek bir
bağlantı analizi gerçekleştirilmiştir. Öncelikle bu ailelerdeki 18 MS hastası ve 17
sağlıklı akrabada Illumina CytoSNP 300K array kullanılarak genom boyu SNP
genotiplemesi yapılmıştır. Toplamda 300.000 SNP genotiplendirilmiş ve eleme
kriterlerinin ardından 245.008 adet SNP çalışmalara dahil edilmiştir. Bağlantı analizi
için 1 cM aralıklarla bulunan 3118 bilgi verici SNP, SimWalk multipoint nonparametric
linkage (NPL) analiziyle taranmıştır. Genomda NPL skoru 1.7'den
yüksek olan 13. (37.9 cM, en yakın SNP rs612701, NPL Z = 1.72, p = 0.019) ve 21.
(41.82 cM, en yakın SNP rs2834861, NPL Z = 1.7, p = 0.019) kromozomlardaki
birer bölge detaylı haritalama amacıyla sırasıyla 639 ve 831 SNP ile 0.2 cM
aralıklarla taranmıştır. Bunun sonucunda, bağlantı için en umut verici lokusların
sırasıyla 1.82 ve 1.85 NPL skorlarıyla 13q13.3 (34.11 cM, en yakın SNP rs1461965,
NPL Z = 1.82, p = 0.015) ve 21q22.2 (45.08 cM, en yakın SNP rs11701543, NPL Z
= 1.85, p = 0.014) olduğu belirlenmiştir. Bu lokuslardan Interferon (Alfa, Beta, and
Omega) Receptor 1 (IFNAR1) 18417, Interferon (Alfa, Beta, and Omega) Receptor 2
IFNAR2 11876 polymorphisms ve Mab-21-Like 1 (MAB21L1) CAG tekrar sayıları sonraki analizler için aday olarak seçilmiştir. Seçilen bölgeler Türk kökenli 27
akraba olmayan MS hastası ve 10 sağlıklı kontrolde polimeraz zincir reaksiyonu
(PZR) ile çoğaltılıp genotiplenmiştir. Genotip ve alel frekanslarının hesaplanarak
istatistiksel analizler yapılmış ve bunun sonucunda IFNAR2 11876 GG genotipinin
MS riskiyle ilişkisi bulunmuştur (P = 0.027, OR 3.64 [95% CI 1.09 – 12.1]).
Daha sonra, proteomik çalışmaya ve bağlantı analizine dahil edilmiş olan 11 akraba
olmayan MS hastası ve 60 sağlıklı kontrol ile bir genom çapı ilişkilendirme çalışması
(GWAS) gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda MS ile anlamlı derecede (P <
10-4) ilişki gösteren 14, anlamlıya yakın (P < 10-3) ilişki gösteren ise 106 SNP
belirlenmiştir. Ardından, bağlantı analizi sonucu açığa çıkarılan kromozomal
bölgeler ve GWAS sonucu bulunan SNP'ler analiz edilerek önceki proteom
çalışması ile olası korelasyonlar incelenmiştir. GWAS sonucu MS ile anlamlı ölçüde
ilişkili bulunan bir gen (INS-IGF2, P = 4.39E-07) ve anlamlıya yakın ölçüde ilişki
gösteren sekiz genin (PRKCE, MAPK9, RBPJL, ADAMTSL1, NR6A1, NOTCH2,
IL1R1, NTN1) MS alt tiplerinde etkilenmiş olduğu belirlenen yolaklarda rol aldığı
gözlenmiştir. Ek olarak, GWAS ve bağlantı analizi için ortak olan üç gen (CLDN14,
RUNX1, LINC00598) olduğu görülmüştür. Genetik analizlerde yer alan bireylerin
tek tek proteom verisi incelendiğinde ise bir ya da daha fazla hastada ekspresyon
seviyesi değişmiş 20 proteini kodlayan genin, GWAS sonucunda anlamlı ya da
anlamlıya yakın ilişki gösteren SNP'i içerdiği belirlenmiştir. Bu genler arasından tek
anlamlı SNP ilişkisi gösteren genin CNTN5 olduğu görülmüştür (P = 4.71E-05 and
P = 7.79E-05). Bu çalışmada disiplinler arası bir yaklaşım izleyerek genetik,
proteomik ve biyoinformatik analizler ile birçok aday gen belirlemiş bulunmaktayız.
Bu genlerin MS'teki rolleri ileriki çalışmalarda araştırılacaktır.
|
Multiple Sclerosis (MS) is an immune-mediated, neuroinflammatory and
neurodegenerative disorder affecting the central nervous system (CNS), and
characterised by multifocal lesions in white and grey matter with demyelination,
axonal transection, neuronal degeneration, gliosis, and perivenular inflammatory cell
infiltrates. MS is a complex disease, which develops in genetically susceptible
individuals under specific environmental influences. Early observations from
classical genetic studies have shown that MS has a genetic background with a broad
range of heritability estimates (25%-76%) reported by different studies. Early linkage
analyses revealed a strong association of HLA-DRB1 locus of the class II human
leukocyte antigen (HLA) region with MS. Subsequent linkage and candidate-gene
based analyses have identified different HLA allele associations and a non-HLA
association, interleukin 7 receptor alpha (IL7RA) gene. Further chip-based genome
wide association studies (GWAS) have identified a total of 110 non-HLA
associations, most of which are related to immune pathways, supporting the immune
basis of MS. However, current knowledge on MS genetics can explain only about
27% of the predicted MS heritability, leaving much to be explored.
We have previously conducted a proteome study in our MS cohort that have been
collected in Istanbul University, Cerrahpaşa Faculty of Medical, Neurology
Department since 2007. The proteome study identified pathological pathways in MS
including renin-angiotensin, aldestorene-regulated sodium reabsorption,
complement-coagulation and notch signalling patways with potential biomarkers. In
the current study, to our knowledge for the first time, we wanted to correlate
genomic data from familial MS pedigrees and unrelated patient/control groups with
the proteome data.
To this end, first we conducted a linkage analysis in MS patients and their affected
and unaffected relatives. 10 multiplex MS families with 35 individuals were included
in the analysis and SNP genotyping on the Illumina CytoSNP 300K array was
performed for genomes of each individual. NPL scores were calculated for each of
3118 informative SNP markers spaced at an average of 1 cM intervals using
SimWalk multipoint NPL analysis. Fine mapping of regions showing NPL scores
higher than 1.7 was performed for each SNP markers spaced at every 0.2 cM,
revealing that the most promising loci for linkage were mapped to 13q13.3 and
21q22.2, with NPL scores of 1.82 and 1.85, respectively. From the resulted loci,
Interferon (Alpha, Beta, and Omega) Receptor 1 (IFNAR1) 18417, Interferon
(Alpha, Beta, and Omega) Receptor 2 IFNAR2 11876 polymorphisms, and Mab-21-
Like 1 (MAB21L1) CAG repeat number were selected as candidate genes for further
analyses. Selected regions were amplified by polymerase chain reaction (PCR) and
genotyped in 27 unrelated patients with MS and 10 healthy controls of Turkish origin. Statistical analyses were performed to calculate genotype and allele
frequencies, revealing a significant association of IFNAR2 11876 GG genotype with
increased risk of MS (P = 0.027, OR 3.64 [95% CI 1.09 – 12.1]).
We further conducted a GWAS comprising of 11 unrelated MS cases that had been
included in the proteomic analyses and in the linkage study, and 60 healthy controls
of Turkish origin, revealing 14 SNPs with significant association (P < 10-4), and 106
SNPs showing suggestive association with MS (P < 10-3). Subsequently,
chromosomal regions from the linkage analysis and SNPs from the GWAS were
analysed in order to observe a correlation with the previous proteomic findings. One
gene with significant (INS-IGF2, P = 4.39E-07), and eight genes with suggestive
associations (PRKCE, MAPK9, RBPJL, ADAMTSL1, NR6A1, NOTCH2, IL1R1,
NTN1) from the GWAS were found to involve in pathways those shown to be
affected in MS subtypes, and there were three genes common between the GWAS
and linkage results (CLDN14, RUNX1, LINC00598). When individual proteome
data of each patient involved in the genetic analyses was observed, a total of 20
proteins having altered expression level in one or more patients were also found to
have significant or suggestive association in the GWAS. Among them, CNTN5 had
the only significantly associated SNP markers (P = 4.71E-05 and P = 7.79E-05).
Using a multi-disciplinary approach that combined genetic, proteomic, and
bioinformatic analyses, we identified several candidate genes, whose possible roles
will be explored in our further studies. |