Tez No İndirme Tez Künye Durumu
308782
Türkiye'nin Filistin politikası (1979-2009) / Turkey's Palestine policy (1979-2009)
Yazar:ERKAN ERTOSUN
Danışman: PROF. DR. ÖMER KÜRKÇÜOĞLU
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı / Siyasi Tarih Bilim Dalı
Konu:Siyasal Bilimler = Political Science ; Tarih = History ; Uluslararası İlişkiler = International Relations
Dizin:Barış süreci = Peace process ; Filistin = Palestine ; Güvenlik = Security ; Orta Doğu = Middle East ; Orta Doğu politikası = Middle East policy ; Türk dış politikası = Turkish foreign policy ; Türk-Filistin ilişkileri = Turkish-Palestine relations ; Türkiye = Türkiye ; Uluslararası ilişkiler = International relations
Onaylandı
Doktora
Türkçe
2012
328 s.
Türkiye'nin Filistin politikası uluslararası, bölgesel ve içsel etkenler tarafından şekillenmektedir:Uluslararası etkenler arasında başta gelenler ABD etkeni, AB etkeni ve 11 Eylül-sonrası uluslararası ortamın etkisidir. ABD Filistin sorununda İsrail'e yakın bir politika izlerken, AB ise Arap tarafının söylemlerine daha fazla yer veren bir yaklaşım sergilemektedir. Türkiye'nin Filistin politikasının ilkeleri büyük oranda AB'nin bakışıyla örtüşmektedir. Ancak, bu ilkelerin uygulamaya yansıması Türkiye'nin güvenlik kaygılarının düşük seviyede bulunduğu dönemlerde mümkün olmaktadır. Uluslararası ortamın gergin olduğu ve Türkiye'nin bölgesel ve ulusal güvenlik endişelerinin yükseldiği dönemlerde Ankara, stratejik ilişkilerinin önem arz ettiği Washington ve Tel Aviv'le çatışacak politikalar izlemekten kaçınmaktadır. Türkiye'nin Filistin politikasını belirleyen bölgesel etkenler Arap ülkeleriyle ilişkileri ve bölgesel güvenlik algılamalarıdır. Türkiye için Arap dünyasının önemi ekonomik ilişkilerine ve uluslararası alanda beklediği desteğe dayanmaktadır. Ankara'nın 1990'larda yükselişe geçen tehdit algılamaları ise İsrail'le yakınlaşmasına yol açmıştır. İçsel etkenlerin başlıcaları ise Türkiye'deki farklı dış politika eğilimleri, Kürt sorunu hassasiyeti, Yahudi lobisine duyulan ihtiyaç ve kamuoyundaki Filistin sempatisidir. Sözü edilen hususlar Türkiye'nin Filistin politikasının incelenmesinde dikkate alınması gereken konular olmakla birlikte, uluslararası ve bölgesel faktörlere kıyasla sınırlı ölçüde etkindirler.1979-1991 yılları Türkiye için küresel ve bölgesel tehdit algılamalarının göreli olarak düşük düzeyde cereyan ettiği ve Arap dünyasıyla ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin öncelikli bir dış politika hedefi olduğu bir dönemdir. Bu süreçte Türkiye, Ankara'da bir FKÖ bürosunun açılmasına izin vererek Filistinlilerle ilişkilerinde önemli bir adım atmış, Filistinlilerin meşru haklarını elde etme mücadelelerine tam destek vermiş ve bu doğrultuda, 1988'de ilan edilen bağımsız Filistin Devleti'ni tanımıştır. Yine bu dönemde Türkiye, İsrail'in Kudüs'ü daimi başkent ilan eden kararına karşı tepkisini bu ülkeyle ilişkilerini ikinci kâtiplik seviyesine düşürerek göstermiş ve İntifada'ya karşı orantısız güç kullanan Tel Aviv yönetimine yönelik sert tutumunu sürdürmüştür.Türkiye, Filistin sorununun çözümüne yönelik uluslararası ve bölgesel girişimler arasında AT'nin Venedik Bildirgesi, Arap ülkelerinin Fas Planı ve ABD'nin Reagan Planı'nı desteklemiştir. ABD'nin Reagan Planı'na karşı başlangıçta mesafeli duran Ankara, Washington'un içinde olmadığı bir barış girişiminin etkisiz kalacağının bilinciyle Arap ve Amerikan planlarının birleştirilmesi suretiyle bir orta yol bulunmasını önermiştir. Ankara, 1990'lar boyunca içte PKK'dan, bölgesinde ise komşuları Suriye, İran, Irak ve Yunanistan'dan ciddi ölçüde tehdit algılamaktadır. Küresel düzeyde iki kutuplu yapının sona erdiği, bölgede ise barış süreciyle birlikte olumlu bir havanın estiği bu konjonktürde Türkiye, İsrail'le ilişkilerini hızlı bir biçimde geliştirmiştir. Ankara'nın Tel Aviv'le işbirliği, dönemin ortasında istihbarat, askeri eğitim ve savunma sanayii konularını da kapsayacak biçimde genişlemiştir. İsrail'le stratejik ilişkilerinin zarar görmesinden endişe eden Türkiye, Tel Aviv'in barış sürecinin gereklerini ihlal eden uygulamalarına karşı düşük ölçekte bir tepki göstermiştir. 1990'ların sonunda İsrail ve Filistin'le ilişkilerinde daha dengeli bir konuma dönmeye çalışan Ankara, barış sürecinin ilk yıllarında başaramadığı aktif bir rol arayışına yeniden girmiştir. Her iki tarafla da iyi ilişkilerini kullanan Türkiye, İsrail ve Filistin'i görüşme zemininde buluşturmak için gayret göstermiştir. Türkiye, taraflarla yaptığı görüşmelerde barış sürecinin tıkanmasına sebebiyet verecek girişimlerde bulunmaktan kaçınmalarını telkin etmiştir. 2000'lerin ilk yıllarında Türk devlet adamlarının İsrail'e yönelik olarak kullandığı ifadeler, İsrail'le ilişkilerde kısa süreli bir gerginliğe neden olsa da, Ankara'nın bu dönemdeki tutumu genelde dengelidir. 2001-2003 arasında ABD'nin öncülüğünde oluşan terörizm karşıtı uluslararası ortamın da etkisiyle Türkiye'nin Filistinlilerin mücadelesine desteği sınırlı ölçüde kalmıştır. 2003 sonrasındaysa, AKP hükümetinin bölgesel liderlik hedefi ve bu doğrultuda Filistin sorununun çözümüne müdahil olma isteği neticesinde Türkiye, Hamas'ı uluslararası sistemle bütünleştirmek ve Filistin içinde ulusal birliği sağlamak amacıyla arabuluculuk girişiminde bulunmuştur. Bu süreçte İsrail'in Gazze'ye yönelik operasyonları ise, Türkiye'den sert tepki görmüştür.Türkiye'nin Filistin'de yaşananları uluslararası alanda yüksek bir sesle gündeme getirmesi bölge kamuoyundaki itibarını yükseltirken, İsrail'le ilişkilerinde ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Bu durumda Ankara, Tel Aviv ile bölge ülkeleri arasında oynayabileceği arabulucu rolünü de kaybetmiştir.
Turkey?s Palestine policy has been shaped by international, regional, and domestic factors:The prominent ones among the international factors are the US and the EU, and the impact of the post-9/11 international atmosphere. While the US pursues a pro-Israel policy, the EU demonstrates an approach allowing more for the Arab standing. The principles of Turkey?s Palestinian policy are overlapping with the EU?s perspective to a great extent. Nevertheless, the realization of these principles has been possible only when Turkey has had less security concerns. State of tension in the international arena and Turkey?s higher regional and national security concerns make Ankara refrain from policies conflicting with Washington and Tel Aviv, which have importance in terms of strategic relations.The regional factors shaping Turkey?s Palestinian policy include its relations with the Arab countries and its regional security perceptions. The importance of the Arab world for Turkey relies on its economic relations and the support it expects in the international field. Ankara?s higher threat perceptions in the 1990s paved the way for closer relations with Israel.The leading domestic factors are the varying tendencies in Turkish foreign policy, Turkish sensitivity over the Kurdish issue, the need for the Jewish lobby and the public affinity for Palestine. Though these issues must be taken into account in an analysis of Turkey?s Palestinian policy, they have limited impact in comparison with the international or regional factors.Between 1979 and 1991, Turkey had relatively less global and regional threat perceptions and regarded the development of economic relations with the Arab world as a foreign policy of first priority. In this process, Turkey made a big step in its relations with Palestinians by allowing the PLO to open an office in Ankara. It also gave full-fledged support to the Palestinians? struggle to gain their legitimate rights. Indeed, Turkey, in this direction, recognized the independent state of Palestine declared in 1988.Again in this period, when Israel declared Jerusalem as its permanent capital city, Turkey responded by downgrading its relations with this country to second secretary level and maintained its harsh stance against the Tel Aviv administration which used disproportionate force against the Intifada.Turkey supported the EC?s Venice Declaration, the Arab countries? Fez Plan and the US? Reagan Plan. Among the international or regional initiatives toward the solution of the Palestinian question, while initially having a cautious stance on the US? Reagan Plan, Ankara was aware of the fact that any peace initiative without Washington would be inconclusive and proposed working on a middle-of-the road solution through some combination of the Arab and American plans.Throughout the 1990s, Ankara perceived considerable threats internally from the PKK, and regionally from its neighbors Syria, Iran, Iraq, and Greece. Turkey expeditiously developed its relations with Israel in this conjuncture, when the bi-polar global order ended and the region was enjoying the positive atmosphere because of the peace process. In the middle of this period, Ankara?s co-operation with Tel Aviv has expanded to the areas of intelligence, military education and defense industry. Turkey, worrying about any harm to its strategic relations with Israel, showed low-profile reactions against Tel Aviv?s practices violating the requirements of the peace process.At the end of the 1990s, Ankara tried to return to a more balanced position in its relations with Israel and Palestine and tried to play an active role that it could not achieve in the initial years of the peace process. Benefiting from its good relations with both sides, Turkey made efforts to create a platform for peace talks between Israel and Palestine. In the meetings with both sides, it advised them to refrain from any practices that could lead to a deadlock of the peace process.In the early 2000s, Ankara kept a balanced approach, although the statements of Turkish officials towards Israel created short-term tensions in bilateral relations. Due to the US-led anti-terror campaign in the world during 2001-2003, Turkey showed limited support to the Palestinians? struggle. Nevertheless, as a result of the AKP government?s goal to be a regional leader and ambition to take part in the solution of the Palestinian question, Turkey took steps of mediation after 2003 in order to integrate Hamas into the international system and achieve national unity within Palestine. In this process, Israeli operations in Gaza received harsh reactions in Turkey.In international platforms, Turkey voiced the events in Palestine. As a result, Turkey increased its prestige in the eyes of the regional public opinion. This, of course, created serious problems in its relations with Israel. Henceforth, Ankara lost its potential arbitrator role as a mediator between Tel Aviv and the regional countries.